17 Nisan 2014 Perşembe

BİN MUHTEŞEM GÜNEŞ

KİTAP ADI: BİN MUHTEŞEM GÜNEŞ  
KİTABIN ORJİNAL ADI: A THOUSAND SPLENDID SUNS 
YAZARI: KHALED HOSSEINI
ÇEVİRMENİ: PÜREN ÖZGÖREN 
YAYINEVİ: EVEREST 
SAYFA SAYISI: 430
BASKI YILI: 2008



ARKA KAPAK:
Nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir. Artık siz orada yaşamasanız da o içinizde yaşar. Afganistan'ın Khaled Hosseini'de yaşadığı gibi...
Bin Muhteşem Güneş, ilk romanı Uçurtma Avcısı'yla tüm dünyada inanılmaz bir başarı yakalayan Hosseini'nin ikinci romanı. Yazar bu romanında da yine doğduğu toprakları anlatıyor. Bu kez iki kadının kesişen yaşamları ve dostlukları üzerinden...
Küçük yaşta evlendirilen kızlar, çocuğu olmayan kadınlar, babaya ya da çocukluk arkadaşına duyulan, geçmişe gömülmüş aşklar...
Khaled Hosseini, hasreti, dostluğu, aşkı ve insanlığı en iyi anlatan yazarlardan. Başarıyla kurduğu olay örgüsüyle, çıkmaz yolların nasıl düzlüklere açılabileceğini gösteren yaratıcı bir kalem.
Bin Muhteşem güneş, kelimenin tam anlamıyla "beklenen" bir roman...   

KONUSU: Öykümüzde bir Meryem anlatılıyor bir Leyla... Meryem, babası Kabil'in ileri gelenlerinden fakat evdeki hizmetçiden olma kızını kimseye söyleyemeyeceği için, gözden uzakta bir külübede annesi Nana'yla yaşıyor...
Leyla da babası öğretmen bir ailenin ??? de yaşayan sıradan bir çocuğu... 
Savaş sebebiyle yaşamaya çalışıyorlar ve kadın olmanın, anne olmanın acılarını gözler önüne seriyorlar...
İki kadının hayatı nasıl mı kesişiyor? Çok basit; Aynı iğrenç adamla evlenerek veye evlenmek zorunda kalınarak desem daha doğru olur...

NEDEN SATIN ALDIM VE OKUDUM: Severek okuduğum ve çok etkilendiğim "Uçurtma Avcısı" kitabından sonra, yazarın başka bir kitabı olup olmadığını araştırmam sonucu okumaya karar verdim. Arkadaşımda olması sebebiyle satın almadım ve ödünç alarak okudum. 

YORUM: Meryem ve Leyla ömrümden ömür aldınız ya... Kitabı okurken "YETER" diye bağırmak istedim...
Daha ilk 40 sayfada olanlar bile midemi ağrıtmaya başladı...
Gerçekten de "Eden bulur" veya "Herşey cezasını bulur" deyimlerini kitabı bitirinece, daha iyi anlyorsunuz fakat yaşanan acıları geri getirmiyor malesef...   

YAZARIMIZ HAKKINDA: Afgan yazarımızın okuduğum ikinci romanı... Afganistan'daki yaşanan değişimleri, acıları ve insanların duygularını çok güzel ifade ediyor... Bayılıyorum... 

NE ZAMAN OKUDUM: Her ne kadar kitabı bölük pörçük, bu kadar iş yoğunluğunun ardından evde, kafam karma karışıkken okuduysam da, yine de sürükleyici ve çok etkiliydi ki... Kitabın genel kötümser havasına rağmen, beklenmedik sonu ise gerçekten çok hoş...

BEĞENDİKLERİM: 

MERYEM ; 
  • Babasının yolunu gözlemesi ve onunla geçirdiği zamanların güzelliği,
  • Kaçıp babasının evine gidişi, babasının onu eve dahi almayışı ve dönüşte annesinin intihar etmesi,
  • Babasının onu zorla evlendirmesi, 
  • Evlendirildiği adamın kabalıkları, çocuğunun olmaması, adamın dövmeleri ve kendisinin bu hayatı kabullenişi,
  • Kocasının başka bir kadınla evlenmesi, ondan çocukları olması ve onları da kendi çocukları gibi kabullenişi,
  • Üzerine kuma olarak gelen kadının da kendisi gibi ezilmesi, dövülmesi ve öldürülmesine izin vermemek adına, Raşit'i öldürmesi,
  • Öldürme sonrası teslim olarak öldürülmesini de kabullenişi...
  • Meryem'in öldürülürken ettiği, 382.sayfadaki duası; "O gökyüzünün ve yeryüzünün gerçek yaratıcısıdır; gecenin gündüzü örtmesini ve günün yeniden gecenin yerini almasını sağlayandır; güneş ve aya boyun eğdirendir; hepsi, her şey O'nun takdirine göre işler; O'nun her şeye gücü yeter; hiç kuşku yok ki O en kudretlidir, en Yüce Bağışlayıcıdır. Yüce allahım! Beni bağışla, merhametini esirgeme, çünkü sen merhametlilerin en ulususun."
LEYLA ;
  • Babasıyla güzel güzel anlaşması, ders çalışmaları, annesinin durumunu kabullenişi,
  • Savaş sebebi ile sevdiği adam Tarık'tan ayrılmak zorunda kalması ve ailesinin öldürülmesi,
  • Mecburen Meryem'in kocasıyla evlenmesi,
  • Meryem ve ikisinin evden ve kocalarından kaçmaları,
  • 284.sayfadaki, Afganistan İslam Emirliği'nin kuralları; "Vatanımızın adı bundan böyle Afganistan İslam Emirliği'dir. Bunlar da bizim koyduğumuz, sizin uyacağınız yasalar:
  • Bütün vatandaşlar, günde beş vakit namaz kılacktır. Namaz vakti başka bir iş yaparken yakalanan, kırbaçlanacaktır.
  • Bütün erkekler sakal bırakacaktır. Meşru ölçü, çenenin altında, en az bir sıkılı yumruk uzunluğundadır. Bu emre uymayanlar, kırbaçlanacaktır.
  • Bütün erkek çocuklar türban takacaktır. Birinciyle altıncı sınıf arasındakiler siyah, daha yukarı sınıftakiler beyaz türban takacaktır. Bütün erkek çocuklar İslami kılıklar giyecektir. Gömlek yakaları düğmelenecektir.
  • Şarkı söylemek yasaktır.
  • Dans etmek yasaktır.
  • İskambil oynamak, satranç oynamak, kumarın her türü ve uçurtma uçurmak yasaktır.
  • Kitap yazmak, film izlemek, resim yapmak yasaktır.
  • Evinizde kuş beslerseniz, kırbaçlanacaksınız. Kuşlarınız öldürülecek.
  • Çalarsanız, eliniz bilekten kesilir. Bir daha çalarsanız, ayağınız kesilir.
  • Müslüman değilseniz, Müslümanların görebileceği bir yerde dua etmeyin. Bunu yapanlar kırbaçlanacak ve hapse atılacaktır. Bir Müslüman'ı kendi dinine döndürmeye çalışan kişi, idam edilecektir.
  • Kadınların dikkatine:
  • Evinizden dışarı çıkmayacaksınız. Kadınların sokaklarda amaçsızca dolaşması, caiz değildir. Dışarıya çıkarsanız, yanınızda mutlaka bir mahrem, erkek akrabanız bulunacak. Sokakata tek başına yakalanan kadın dövülecek ve evine gönderilecektir.
  • Her ne şart altında olursa olsun, asla yüzünüzü göstermeyeceksiniz. Dışarıdayken, burka'yla örtüneceksiniz. Aksi halde, şiddetle kırbaçlanacaksınız.
  • Makyaj malzemeleri yasaktır.
  • Mücevher yasaktır. Çekici, gösterişli giysiler giymeyeceksiniz.
  • Sizinle konuşulmadan, konuşmayacaksınız.
  • Erkeklerle göz göze gelmeyeceksiniz. 
  • Uluorta gülmeyeceksiniz. Gülenler, kırbaçlanacaktır.
  • Tırnaklarınızı boyamayacaksınız. Boyarsanız, bir parmağınız kesilecektir.
  • Kızların okula gitmesi yasaklanmıştır. Bütn kız okulları derhal kapatılacaktır. 
  • Kadınların çalışması yasaklanmıştır.
  • Zinadan suçlu bulunursanız, taşlanarak öldürüleceksiniz.
  • Dinleyin. İyi dinleyin. İtaat edin. Allah-ü ekber."  
  • Yıllar sonra, ölmüş zannettiği Tarık'ı ile tekrar karşılaşması,
  • Tarık'la evlenmesi ve Pakistan'a yerleşmesi,
  • Afganistan'a dönünce, ilk olarak Meryem'in doğup büyüdüğü külübesini ziyaret etmesi,
  • 416.sayfadaki, Meryem'in babasının Meryem'e yazdığı mektup; "13 Mayıs 1987
  • Dilerim bu mektup eline sağ salim geçer.
  • Bildiğin gibi, geçen ay seninle konuşmakiçin Kabil'e geldim. Fakat sen benimle görüşmedin. Hayal kırıklığına uğradım, ama seni suçlayamam. Yerinde olsam, herhalde ben de aynı şeyi yapardım. Senin tarafından sevilme, sayılma ayrıcalığını uzun zaman önce yitidim; bunun içöin de sadece kendimi suçlayabilirim. Ama eğer bu mektubu okuyorsan, geçen ay kapına bıraktığım mektubu da okumuşsun demektir. Onu okudun ve isteğime uyup Molla Feyzullah'ı görmeye geldin, demek. Bunu yaptığın için sana müteşekkirim, Meryem co. Böylece bana birkaç söz söyleme fırsatı verdiğin için, minnettarım.
  • Nereden başlasam?
  • Son görüşmemizden bu yana, baban büyük acılar çekti, Meryem co. Üvey annen Efsun, 1979 Ayaklanmasının ilk günü öldürüldü. Aynı gün, serseri bir kurşun kardeşin Nilüferdin de canını aldı. Hala gözümün önünde; konukları etkilemek için perendeler atan, amuda kalkan, küçük Nilüferdim. Ağabeyin Ferhat, 1980'de cihada katıldı. Sovyetler onun 1982'de, Helmand'ın hemen dışında öldürdü. Cenazesinin göremedim. Çocukların olup olmadığını bilmiyorum, Meryem co, ama varsa, Allah'tan onları esirgemesini, benim tattığım acıları sana tattırmamasını niyaz ederim. Onları hala rüylarımda görüyorum. Ölmüş çocuklarım hep rüyalarımda.
  • Seni de görüyorum, Meryem co. Seni özlüyorum. Sesini, kahkahanı özlüyorum. Sana kitap okumayı, seninle balık tutmayı özlüyorum. Birlikte ne çok balık tuttuğumuzu hatırlıyor musun? Sen iyi bir evlattın, Meryem co; ve ben seni bir kez olsun, utanç duymadan, pişmanlık duymadan anamıyorum. Pişmanlık... Sen söz konusu olduğunda, Meryem co, bende pişmanlıktan bol bir şey yok. Herat'a geldiğin gün seninle görüşmediğim için pişmanım. Kapıyı açıp seni içeri almadığıma pişmanım. Sana kızımmış gibi davranmadığıma, yıllarca o kulubede yaşamana göz yumduğuma pişmanım. Ve ne uğruna? Etrafa rezil olma korkusundan mı? Şu sözde temiz adımın lekelenmesinden mi? Şimdi, bunca kayıptan sonra, bu lanetli savaşta yaşadığım o korkunç şeylerden sonra, bu tür kaygılar bana nasıl da Önemsiz görünüyor. ama artık çok geç tabii. Belki de yüreksizlerin asıl cezası budur gerçeği, iş işten geçtikten sonra, artık yapılabilecek hiçbir şey kalmadığında görmek, anlamak. Şimdi elimden gelen tek şey, senin çok iyi bir evlat olduğunu ve benim seni kesinlikle hak etmediğimi tekrarlamak, Meryem co. Tek yapabildiğim, senden af dilemek. Bağışla beni, Meryem co. Affet. Affet beni. Affet.
  • O bildiğin varsıl adam değilim artık. Komünisteler toprağımın çoğuna, bütün dükkanlarıma el koydu. Ama yakınmak haksızlık olur, zira Tanrı - anlayamadığım nedenlerle - beni yine de kolladı, bana çoğu insana nazaran çok daha cömert davrandı. Kabil'den döndükten sonra, elimde kalan arazileri satmayı başardım. Mirastan payına düşen, kesenin içinde. Bir servet sayılmaz elbette, ama yine de bir şeydir. Bir işe yarayabilir. (Göreceğin gibi, parayı dolara çevirdim. Bence en doğrusu bu. Bizim işgal altındaki paramızın istikbalini Tanrı bilir.)
  • Umarım, affını parayla satın almaya çalıştığımı düşünmezsin. Umarım hakkımı teslim edersin: seni, bağışlayıcılığının satılık olmadığını bilecek kadar tanıdığımı yani. Asla da olmadı. Sana yalnızca, geç de olsa, baştan beri hakkın olan bir şeyi veriyorum. Yaşarken sana iyi bir baba olamadım. Belki ölümümde olabilirim.
  • Ah, ölüm. Seni ayrıntılarla sıkmayacak, ölümün artık görüş alanıma girdiğini söylemekle yetineceğim, kızım. Kalbin zayıf diyor doktorlar. Ah, zayıf bir adama da böyle bir ölüm şekli yaraşır.
  • Meryem co.
  • İçimde küçük, küçücük bir umut var: Bunu okuduktan sonra, benim sana asla göstermediğim merhameti sen bana gösterirsin beldi. Yüreğini razı edip babanı görmeye gelirsin. Belki kapımı bir kez daha çalar, bene bu kez o kapıyı açma, seni evime buyur etme, kollarıma alam şansını verirsin kızım - yıllar önce yapmam gerektiği gibi. Yüreğim kadar zayıf bir umut bu. Biliyorum. Ama yine de bekleyeceğim. Kulağım, kapıya vuran elinin sesinde olacak. Umut etmeyi sürdüreceğim.
  • Tanrı, sana uzun ve refah bir ömür versin, kızım. Tanrı sana bir sürü, birbirinden güzel çocukarl bağışlasın. Sana veremediğim mutluluğu, huzuru, himayeyi bahşetsin. Sağlıcakla kal. Seni Allah'ın müşfik ellerine teslim ediyorum.
  • Sevgini hak etmeyen baban,
  • Celil."      
  • Afganistan Kabil'e dönerek öğretmenliğe başlayarak babasının ruhunu rahatlatması...  
NEDEN ÖNERİYORUM: Sürükleyici, etkileyici, gerçeklik payının yüksek olması ve insanı sürekli olarak merakta bırakması sebepleriyle okumanızı öneriyorum.

PUANIM: 10 /10

10 Nisan 2014 Perşembe

UÇURTMA AVCISI

KİTAP ADI: UÇURTMA AVCISI
KİTABIN ORJİNAL ADI: THE KİTE RUNNER  
YAZARI: KHALED HOSSEINI
ÇEVİRMENİ: PÜREN ÖZGÖREN 
YAYINEVİ: EVEREST 
SAYFA SAYISI: 440
BASKI YILI: 2004




ARKA KAPAK:
Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur. Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. 

Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz. 
Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor. 
Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...

KONUSU: Öykümüzü Emir anlatılıyor. Emir'in babası Kabil'in ileri gelenlerinden ve sert bir adam... Emir'in annesi yok malesef...
Hasan'ın babası Emir'lerin evinde görevli olarak çalisiyor ve Hasan'ın da annesi yok... 
İkisi de ayni evde yasiyorlar, çocukluklari beraber geçiyor fakat tek ortak özellikleri annelerinin  olmamasi değil... Tabii ki de çocukluklarında yaşadıkları o inanılmaz iğrenç olay unutulamaz ve nitekim de unutulamıyor... 25 yıl sonra bile bir insana şu kelimeyi söyletecek kadar; "Yıllar geçmesine rağmen, ben hala sokağın köşesinden aynı olaya bakıyormuşum, farkında değilmişim!"

NEDEN SATIN ALDIM VE OKUDUM: Aşk böcüğümün iş gezisinde, gezdiği kitapçının önerisi sebebiyle hediye alması sonucu okudum.  

YORUM: Yemin ederim çok etkilendim kitaptan!
Tek tek kitaptaki kişiliklerin yerine koydum kendimi; Emir, Baba, Hasan, Ali, Rahim Han, Sohrab... Hayatta her zaman, her şeyin bir anlami olduğuna inanmali insan! Her insanin mutlaka bir sır sakladiğına da! İnanilmaz sürükleyici bir kitaptı. Filmi de çekilmis, müsait bir zamanda izleyecegim. Çok severim kitap sonrası filmini de izlemeyi. Gerçi "Nietzsche Ağladiğinda" kitabindan sonra da izleyecektim ama hala izleyemedim ve konuları unutmaya başladim... Hemen izleyince yorum yapmak daha da güzel oluyor....

YAZARIMIZ HAKKINDA: Afgan yazarımızın okuduğum ilk romanı... Afganistan'daki yaşanan değişimleri, acıları ve insanların duygularını çok güzel ifade ediyor... Bayıldım resmen...  

NE ZAMAN OKUDUM: Kitaba başladım ve elimden bırakamadan 2 gün içerisinde, meraktan bitirdim ve filmi olduğunu duyunca, hemen ertesi gün de filmini izledim. Abartmıyorum 15-20 gün kitabın etkisinden kurtulamadım. 

BEĞENDİKLERİM:

  • Sayfa 21 - 22; "Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun,"  dedi Baba. "Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklilığı çalmış olursun. Anlıyor musun? Anlıyordum. Baba altı yaşındayken, bir gece yarısı büyükbabamın evine hırsız girmiş. Saygın bir yargıç olan büyükbabam, adamın karşısına dikilmiş, ama hırsız onu boğazından bıçaklayıp oracıkta öldürmüş ve Baba'dan babasını çalmış. Kent halkı katili ertesi gün,  daha öğleye kalmadan yakalamış; adamın Kunduz yöresinden gelen serserinin teki olduğu anlaşılmış.  Onu meşe dalına astıklarinda, ikindi namazına daha iki saat varmış.  Bu öyküyü Baba'dan değil, Rahim Han'dan dinlenmiştim. Baba hakkında bilgileri hep başkalarından alırdım zaten. "Çalmaktan daha kötü bir suç yoktur, Emir," dedi Baba. "Kendisine ait olmayan bir şeyi alan insan, bu ister bir can isterse bir dilim nan... asağılıklıktır. Böyle birinin yüzüne tükürürüm.  Böyle biriyle yollarımiz kesiştiğinde, Allah yardımcısı olsun. Anlıyorsun, değil mi?
  • Sayfa 171; Afganistan'da yelda, Cadi ayının, yani kışın ilk, yılın da en uzun gecesidir.  Yelda gecesi Hasan'la geleneğe uyar, geç saatlere kadar uyumazdik; ayakkabılarımızı kürsü'nün altına sokar, sobaya elma kabuklarını atar, bu en uzun gecede bize sultanların,  hırsızların masallarini anlatan Ali'yi dinlerdik. Yelda'yi, çıldıran, kendilerini mum alevine atan pervaneleri, güneşi aramak için dağlara tırmanan kurtları hep Ali'den öğrendim.  Ali, yelda gecesi karpuz yiyenlerin bir sonraki yaz hiç susamadiklarina yemin ederdi. Yaşım ilerledikçe, şiir kitaplarında yelda'nin gözü uyku tutmayan, bitmek bilmez gecenin sona ermesini,  güneşin doğup onları sevdiklerine kavuşturmasını bekleyen aşıklara acı çektiren,  yıldızsız bir gece olduğunu okudum. Süreyya Taheri'yi tanıdıktan sonra, haftanın her gecesi benim için yelda olup çıktı.  Pazar sabahı gelip de yatağımdan indigimde,  Süreyya' nin kahverengi gözleri kafamın içindeki yerini çoktan almış olurdu. Baba'nın otobüsündeki kilometreleri sayardım,  ta ki onu yalınayak,  sararmıs ansiklopedilerle dolu kutuları açıp, tezgaha yerleştirirken görünceye kadar; topukları asfalttan daha da beyaz görünür,  bileğindeki gümüş bilezikler şıngırdardı.  Sırtından aşağıya dökülen, kadife bir perde gibi salınan saçlarının yere vuran gölgesini düşünürdüm. Süreyya. Bitpazarında Buldugum Prensesim. Yelda'min sonunda doğan güneş. 
  • Sayfa 225; Bazen, Süreyya yanımda uyurken öylece yatar, esintide bir kapanıp bir açılan tahta kepenklerin gıcırtısını, cırcırböceklerinin bahçeyi dolduran cıvıltısını dinlerdim. Ve Süreyya'nın rahmindeki boşluğu nerdeyse elimde dokunurcasına hissederim; yaşayan, soluk alan bir şey gibi. O boşluk evliliğimize, kahkahalarımıza ve sevişmelerimize sinsice sızdı. Gecenin ilerleyen saatlerinde, yatak odamızın karanlığında onun Süreyya'nın bedeninden ayrılıp aramıza girdiğini,  yerleştigini hissederim. Aramızda uyuduğunu. Yeni doğmuş bir bebek gibi.
  • Sayfa 287; Parmak uçlarıma basarak sessizce uzaklaştım. Çocukların saatle neden fazlaca ilgilenmediklerini şimdi anlıyordum.  Onlar saate bakmıyordu ki. Yemeğime bakıyorlardı.
  • Sayfa 412; Doktorun açıklaması; Düzgün bir Ingilizce'yle adının Doktor Nevaz olduğunu söylüyor; ansızın bu adamdan kaçmak istiyorum, çünkü bana söylemeye hazırlandığı şeyi kaldırabileceğimi sanmıyorum.  Çocuğun bileklerini çok derinden kestiğini,  çok kan kaybettiğini söylüyor; dudaklarım aynı duayla kıpırdamaya başlıyor:
La ilahe il Allah, Muhammet ü resulullah.
Defalarca kan vermeleri gerekmiş. ..
Süreyya'ya nasıl söyleyeceğim?
Kalbi iki kez durmuş,  elektro-şok uygulamışlar...
Namaz kılacağim, zekat vereceğim.
Kalbi bu kadar genç ve güçlü olmasaymış, onu kesinlikle kurtaramazlarmis. ..
Oruç tutacağım.
Kurtulmuş. Yasiyormuş.
Doktor Nevaz gülümsüyor. Ne dediğini algılamam, tam bir dakika sürüyor. Bir şeyler daha söylüyor ama onu duymuyorum. Çünkü ellerini tuttum, yüzüme bastırdım. Bu yabancının küçük, etli ellerine hıçkıra hıçkıra, minnetle ağlıyorum.  Şimdi susuyor. Bekliyor.

NEDEN ÖNERİYORUM: Sürükleyici, etkileyici, insanların ne acılar çektiğinin bilinmesi gerekliliği ve her insanın mutlaka bir sırrı olduğuna inanmanız gerekliliği sebepleriyle okumanızı öneriyorum. Hayatım boyunca bu kadar etkileyici bir kitap daha okuyacağıma inanmıyorum...

PUANIM: 10 /10