Bursa’ya düğün için
gidince, dönüşte Eskişehir’i de gezelim diyerek sabah erkenden keşfe başladık. Yıllar
sonra yeniden Eskişehir’deydim… Sanki üzerinden yüzyıl geçmiş gibiydi; hem
benim hatıralarımda hem de Eskişehir şehir planlanmasında…
Liseye giderken 95'li yıllarda ailecek gelmiştik. O zamanlar normal bir Anadolu şehri gibiydi ve
herhangi bir özel, güzel bir alan hatırlamıyorum.
Bu geldiğimde ise,
fotoğraflarımı Amsterdam diye paylaşabilecek kadar güzel bir şehirle
karşılaşıyorum. Püfür püfür hava ise tahmin edilemez…
Porsuk nehrinin
temizliğine inanamıyorum. Nehirde gondol gezileri bile var fakat fotoğraf
çekmeyi unutmuşum ☹
Şehrin tertemiz, dipdingin, sepserin ve neşe dolu haline bayılıyorum.
Nehrin her iki tarafındaki
cafeler birbirinden güzel. Yıllardır sosyal medyadan takip ettiğim Travelers
Cafe’de kahve molası veriyoruz.
2019 yılında Erol Tabanca
tarafından yapılan Çağdaş Sanat Müzesi Odunpazarı Modern Müzesi’ni görmeden
gitmek istemiyorum ve hızlı da olsa uğruyorum.
Odunpazarı Modern Müze (ya da
OMM), Eskişehir’in tarihi Odunpazarı evlerinin arasında yer alan müze.
Eskişehirli olan mimar ve koleksiyoner Erol Tabanca tarafından hayata geçirilen
müzenin, temeli 2018 Şubat ayında atılmış, açılışı da yine 7 Eylül 2019
tarihinde yapılmıştır. Kengo Kuma ve ekibi iki yıl önceden gelerek
Eskişehir'de vakit geçirmiş, şehrin dokusunu inceleyerek ona uygun bir mimariyi
hayata geçirmiştir. Odunpazarı'nın odun ticaretinin merkezi olduğunu öğrenen
Kuma, Odunpazarı sivil mimarisi, Osmanlı kubbe
mimarisi ve geleneksel Japon mimarisini harmanlayarak çalışmıştır. OMM'da
kullanılan çam ağaçları, Rusya'daki sürdürülebilir ve endüstriyel çam
ormanlarının ömrünü doldurmuş olanlardan seçilmiştir.
Ziyaret öncesi mutlaka
sitesini ziyaret ederek açık veya kapalı durumuna bakınız. Yeni sergi
hazırlıkları öncesi müze belirli bir süre hazırlık amacıyla kapalı olabiliyor.
Web Adresi: https://omm.art/tr
Ziyaret Günleri: Pazartesi
Kapalı – 10:00 – 18:00.
Bilet Fiyatları: Tam 100
TL, İndirimli 65 TL.
Biz “İki Güneşin Altında”
karma sergisine denk geldik. Detaylı bilgi için tıklayınız; https://omm.art/tr/sergi/under-two-suns
Müzenin koleksiyonuna
detaylı göz atmak ve üç boyutlu gezebilmek isterseniz tıklayınız; https://omm.art/tr/koleksiyon/koleksiyon-hakkinda
Bu müzeye özel olarak
tasarlanan, müzenin en özel ve güzel eserine hayran kalmamak imkansız… Japon
Bambu Sanatçısı Tanabe Chikuunsai IV’ün OMM’a özel olarak tasarladığı yerleştirme,
müzenin ana salonunda sergileniyor.
Tanabe Chikuunsai IV (1973) – İsimsiz – 2019 – Karışık
Teknik
Japonya’nın en tanınmış bambu sanatçısı ailelerinden birinin dördüncü kuşağından olan Tanabe Chikuunsai IV büyük boyutlu ve mekana özgü çalışmalarıyla bilinir. Akademik heykel eğitimi ve aileden edindiği zanaatkarlığıyla geleneksel bambuları çağdaş bir anlayış ve forma uyarlayan sanatçı, malzemesinin sınırlarını estetik ve direnç açısından zorlar. Doğanın hareketlerini ve formlarını yansıtan işlerinde günümüz insanının doğayla ilişkisini sorgular. Kullandığı organik malzeme izleyiciye Asya mitolojisinin derinlikli hikayelerini hatırlatır, adeta masalın içine davet eder. Heykellerinde yüzlerce yıllık Japon kültürünün inceliklerini en sade haliyle karşımızda buluruz.
OMM’a
özel yerleştirmesinde doğada bulunan beş ana unsuru tema olarak kullanmıştır.
Su, ateş, hava, toprak ve insan.
Sanatçı hakkında detaylı
bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://tr.wikipedia.org/wiki/Tanabe_Chikuunsai_IV
Zoe Paul (1987) - İsimsiz – 2019 – Seramik, Porselen, Boncuk, Pirinç ve Gümüş
Havada
asılı duran bir mozaiği andıran eser, günümüz teknolojik perspektifiyle
bakıldığında piksellerden oluşan bir resmi çağrıştırsa da uzun ve meşakkatli
üretim süreciyle tam tersi yöne işaret eder. Paul’un yüzlerce boncuğu bir araya
gelmesiyle ortaya çıkar; içinden geçen ışık, yarattığı gölgeler ve izleyicinin
hareketinin etkisiyle canlanır.
Sanatçı hakkında detaylı
bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://en.wikipedia.org/wiki/Zo%C3%AB_Paul
Abidin Dino (1913 – 1993) – Peyzaj (Antibes Serisi) – 1950 – Tuval Üzerine Yağlıboya
1954-61
yılları arasında Fransa’nın Akdeniz kıyılarını resmettiği Antibes serisi, sade
renk kullanımı ve çizgiden çok leke ve doku ağırlıklı soyut üslubuyla
sanatçının gözünden kişiselleştirilmiş, duyguların ön plana çıktığı bir doğa
perspektifini yansıtır. Deniz ile gökyüzü arasındaki sınırın muğlaklaştığı,
kalın, koyu ve mavi bir sisin içinde beliren ışık huzmeleri ve kara
parçacıkları adeta ışıüın ve rengin ağırlığını tartar, onunla birlikte yaşam
biçimlerini ortaya çıkarır.
Sanatçı hakkında detaylı
bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://tr.wikipedia.org/wiki/Abidin_Dino
Nejad Melih Devrim (1923-1995) – İsimsiz – 1960 – Tuval
Üzerine Yağlıboya
1960
tarihli eseri, sanatçının soyutlamalarında daha yumuşak formlara ve lekesel
alanlara yöneldiği, hat sanatından izler taşıyan bu döneme aittir. Karanlık ve
aydınlık değerler arasında bir müzikalite ve ritmik kompozisyon arayışı ise
modern kentlerin barındırdığı karşıtlıklar ve karşılaşmaları tercüme eden,
birbiriyle karşıtlar oluşturan renklerin hareketliliğinde kendini gösterir.
Sanatçı hakkında detaylı
bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://tr.wikipedia.org/wiki/Nejad_Melih_Devrim
Fikret Mualla (1903-1976) – Nü – 1952 – Kağıt Üzerine
Guaj
Hayatının büyük bölümünü Fransa’da geçiren
Fikret Mualla Türkiye’de modernizmin en önemli temsilcilerindendir. İstanbul ve
Paris’te gündelik hayatın ayrıntılarını resmettiği, coşku dolu ve sezgisel ama
bir o kadar da gözleme dayalı resimleriyle tanınır. Sanatsal pratiğinde, formal
olarak hiçbir akımdan etkilenmeden ve herhangi bir yönteme eğilmeden doğrudan
iç dünyası ile dış gözleminin birleştiği resimler yaparak kendi tarzını
yaratır. Bir ön taslak gerektirmeksizin o anki gözlem ve duygularının
ifadesiyle renkli, değişken ve birbirine bağlı görüntüleri düz ve mat bir fon eşliğinde
aktarır. Ekseriyetle guaj tekniğine meyletse de yağlıboyayı da suluboya ve guaj
kadar ustalıkla kullanır.
Mualla,
Nü isimli eserinde el ele tutuşan iki figürü ve parmak uçları ile birbirine
eklemlenen bu ikilinin arasında tensel bir değiş tokuş anını resmeder. Ressam
ve modeli arasındaki bir ilişki gibi resmedilmiş figürlerin her ikisi de resmin
sınırlarının dışına doğru taşma eğilimindedir. Bu sınır aşımı izleyiciyle bir
değiş tokuş olasılığı açarak onu bu sahnedeki üçüncü özne olarak resmin içine
davet eder.
Sanatçı hakkında detaylı
bilgi almak isterseniz tıklayınız;
https://tr.wikipedia.org/wiki/Fikret_Muall%C3%A2
Aras Seddigh (1982) – Tetikte Olmak 1 – 2014 – Tuval
Üzerine Akrilik
Organik ve yapay arasındaki tekinsiz bağ
üzerine çalışan Aras Seddigh üretimini mekan ve zamandan muaf, kendi
gerçekliğini ilan eden melez yapılar üzerine kurar. Farklı malzeme ve teknik
kullanımıyla yeni kimlikler atadığı eserlerinde zihinler arası iletişimi ve
geçişi, tanımlı kavramların dışına çıkan ifade biçimlerini ve nesnenin mimari
hafızasını araştırır.
Günlük
hayattan sürrealist kesitler sunan tuval enstalasyonu Tetikte Olmak 1, gerçek
ve kurgu arasında var olan görsel bir hikayeyi seslendirir. İplik ve makara
düzeneğinde çeşitli aygıtları birbirine bağlayan dönüşüm halindeki figürler,
kullandıkları eşyalarla iç içe geçerek yapay ve doğalın birbirine eklemlendiği
artırılmış bir gerçeklik olgusunu sorgular. Tuvalin betimlediği iplik, misina
gibi nesnelere resimdeki çizgisel düzlem ile konuşup soyut ve ilişkisel bir
nitelik kazanırken, kısıtlı renk kullanımı; düşler, anımsamalar ve hayaletlerle
dolu zihinsel bir alan açar.
Sanatçı hakkında detaylı
bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://www.arasseddigh.com/
Serhat Kiraz (1954) – Rakamlar – 2009 – Tuval Üzerine Karışık
Teknik
Kiraz’ın
güneş ışıklarının kırılımından yola çıkarak oluşturduğu ana ve ara renkleri
gözler önüne seren Rakamlar serisi, renk ve form aracılığıyla insan algısına
dair kadim meseleleri kurcalar. Üst üste bindirilmiş kesitler ve farklı
renklerin kesişimleri, izleyicinin gözünde ve zihninde tamamlanmayı bekleyen
bir gökkuşağı gibi gizemli, kesin bir bilgiden muaf, sayılamayan bir dizi
rakamı çağrışım yoluyla kurgular. Bizleri görmenin ve bilmenin koşullarına dair
muğlak bir örgüyle karşılar, algının zaman içinde değişen, bilinemeyen doğasını
duyumsamaya davet eder: görünmeyenin arkasında başka bir görünürlük olasılığı,
güneşli gükyüzüne baktığımızda görmediğimiz yıldızların yine de orada oluşu
veya gökkuşağını görüşümüzün yeryüzündeki konumumuzla olan ilişkisi gibi.
Sanatçı hakkında detaylı
bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/207091?locale=tr
Nuri Abaç (1926-2008) - Keyif – 2003 – Tuval Üzerine
Yağlıboya
Nuri Abaç sanat anlayışının temelini Anadolu
tarihi ve geleneklerine dayandırır; Hitit rölyefleri, mitoloji, Hacivat ve
Karagöz tasvirleri gibi kültürel kaynaklardan aldığı ilhamı gerçeküstü öğelerle
buluşturarak tuvale taşır. Gündelik hayat görüntülerini, geleneksel sanat
formalarıyla bir araya getirdiği eserlerinde mizahi bir dil yakalar;
minyatürlerde görülen şematik anlatım, istifleme, renk dokusu ve dekoratif
öğeleri çağdaş bir şekilde yorumlar.
Abaç’ın
eserlerinde sıklıkla karşımıza çıkan yandan çarklı vapur, Keyif isimli eserinde
kuğu formundadır. Sanatçının, kıyı yaşamının detaylarını ortaya koyduğu
resimde, müzik yaparak keyifle seyahat eden yolcuları ve onları izleyenleri
görürüz. Madalyon formundaki çarkın içinde ise Hacivat ve Karagöz figürleri yer
alır; resim yüzeyinin hakikati değil, geleneksel gölge oyunundaki gibi
hakikatin perdeye düşen yansımasını ortaya koyduğunu hatırlatır.
Nuri Abaç (1926-2008) – Sandal Keyfi – 1994 – Tuval Üzerine Yağlıboya
Abaç
bu eserde bir sandalı resmetmiş olsa da, sandal eserlerinde sıklıkla karşımıza
çıkan vapur çarkına sahiptir. Sandalın arka kısmı bolluk ve bereketi simgeleyen
Comucopia, önüyse Türk halk kültüründe ve mitolojisinde önemli bir yeri olan at
formundadır. Profilden resmedilen figürler, olağandışı büyüklükte gözleri ve
sandala oranla büyük boyutlarıyla, resim yüzeyinin hakikati değil, geleneksel
gölge oyunundaki gibi hakikatin perdeye düşen yansımasını ortaya koyduğunu
hatırlatır.
Sanatçı hakkında detaylı
bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://tr.wikipedia.org/wiki/Nuri_Aba%C3%A7
Erol Akyavaş (1932-1999) – Seferi – 1983 – Karton Üzerine
Yağlıboya
Türkiye’de modernizmin öncülerinden olan Erol
Akyavaş Batı dışı modernite arayışının en başarılı isimlerindendir. Erken dönem
resimlerinde gerçeküstücü tekniğine yatkınlığıyla, mimari mekanların yer
aldığı, derinlik kavramının öne çıktığı eserler üretir. İlerleyen yıllarda daha
kavramsal çalışmalara yönelse de 1980’lerde geleneksel hat, ebru ve minyatür
sanatlarından esinlendiği Doğu felsefesi ve sanatındaki beden ve mekan
kavramlarını soyut biçimde imgeleştiren bir anlatı yansıtır. Akyavaş’ın
kapsamlı ve istisnai dili, klasik anlamda perspektifi ortadan kaldırırken,
resimdeki her bir imgenin inançla kucaklandığı bir dünya yaratır.
Seferi
isimli eserinde, gökyüzünde salınan fetüs pozisyonunda bir varlığı resmeder.
Resimlerinde mimari imgeleri her daim sentezlediği gibi bu eserde de
karşılaşılan varlık bir melezdir; birbirini kucaklayan deniz, dalga, bulut,
gökyüzü, kale, tekne, kuş veya balık olarak yorumlanabilecek, izleyicinin
yorumuna açık, organik ve inorganik öğeleri içinde barındırır. Bir figürün
etkileşimde olduğu gök fenomenleriyle dolu eserde, kuşlar, kayan yıldızlar ve
gökkuşağı göze çarpar.
Sanatçı hakkında detaylı
bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://tr.wikipedia.org/wiki/Erol_Akyava%C5%9F
Erdağ Aksel (1953) – Özürlü Hilal – 2015 – Cam, Pleksi,
Pirinç, Çelik
Erdağ Aksel tüketim ekonomisinin fetiş
nesnelerinden yararlanarak demir, pirinç ve cam gibi muhtelif malzemelerle
enstalasyonlar üretir. Nesne, mekan ve insan ilişkisine yaklaşımının temelinde,
çağdaş insanın üretiminin yine insanı ezmeye ve yok saymaya yönelik yeni
fetişler haline gelmesine ironik bir bakış vardır. Alışıldık nesneleri
kullanarak izleyiciyi, otorite ve tahakküm, tüketim toplumu ve şiddet
ilişkileri üzerine düşünmeye sevk eden alışılmadık kavramsal bir dil oluşturur.
“Karşı-estetik” anlayışıyla, toplumsal imgelemde yer alan hazır nesnelerin
anlamlarını alt üst eder.
Özürlü
Hilal yerleştirmesinde insana dair bir kurguyu çağrıştıran kırılganlığı,
kusurluluğu, çetinliği ve sertliği bir araya getirir. Hilal biçiminde birer
çengel ile asılı, baş aşağı sallanmakta olan eser, farklı malzemelerin
arasından incelikle kurduğu gerilimle nesnelerin doğasında var olan içsel
gerilimi taklit eder.
Sanatçı hakkında detaylı
bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://sabanciuniv.academia.edu/ErdagAksel/CurriculumVitae
Guido Casaretto (1981) – 21:34 – 2020 – Beyaz Reçine
Döküm Üzerine Kurşun Kalem ve Füzen (Kömür Kalemi)
Guido Casaretto eserlerinde insanın kültür ve
coğrafyayla olan bağını ve kişisel tarihlerini, mitler, bilim ve teknoloji
üzerinden aktarır. Anlatısı zamansal ve mekânsal bir doğrusallığı izlemez.
Sanatçı veri ve bilgi arasındaki ayrımı, müdahale edilenle edilmeyen, doğadan
gelenle onu taklit edenin farklarını ortaya koymaya çalışarak sanatın doğayı
taklit etme işlevini sorgular. Adını sanatçının İstanbul’daki bir balık
pazarında her akşam kilolarca balığın çöpe atıldığını ilk fark ettiği andan
alan 21:34, Caseretto’nun coğrafi bilgilerin aktarılma yolları üzerine
süregelen araştırmasının bir devamı niteliğindedir. Sanatçı, gerek insanın
sürekli değişen olguları isimlendirerek tanıma çabası paydasında, gerekse
tahrihsellikleriyle, balıkların bir coğrafyanın kültürel bilgisini taşıdığını
vurgular.
Aralarında
hamsi, sardalya, yarım karides ve istiridye parçalarının da bulunduğu balık
yığını heykeli, sanatçının gece fotoğrafladığı organik “çöpün” mükemmele yakın
bir kopyasısır. Bu kopya, Casaretto’nun yapıtları nezdinde teknik yaklaşımını
da gözlemlemek için bize fırsat verir. Sanatçı, kullandığı çok çeşitli
malzemenin gerekliliklerini ustalıkla inceler ve uygular; eserlerini malzemenin
ve tekniğin sınırlarına, kurallarına ve kültürel tarihine sadık kalarak üretir.
Sanatçı hakkında detaylı bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://tr.wikipedia.org/wiki/Guido_Casaretto
Diğer eserler ve sahiplerinden görebildiklerim;
Müzenin etrafındaki
Odunpazarı evleri de şahaneydi fakat zamanımızın kısıtlı olması sebebiyle
gezemedik ☹
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder