12 Haziran 2025 Perşembe

YILLAR SONRA YENİDEN BAMBAŞKA BİR ESKİŞEHİR (21.07.2024)


Bursa’ya düğün için gidince, dönüşte Eskişehir’i de gezelim diyerek sabah erkenden keşfe başladık. Yıllar sonra yeniden Eskişehir’deydim… Sanki üzerinden yüzyıl geçmiş gibiydi; hem benim hatıralarımda hem de Eskişehir şehir planlanmasında…

Liseye giderken 95'li yıllarda ailecek gelmiştik. O zamanlar normal bir Anadolu şehri gibiydi ve herhangi bir özel, güzel bir alan hatırlamıyorum.

Bu geldiğimde ise, fotoğraflarımı Amsterdam diye paylaşabilecek kadar güzel bir şehirle karşılaşıyorum. Püfür püfür hava ise tahmin edilemez…

Porsuk nehrinin temizliğine inanamıyorum. Nehirde gondol gezileri bile var fakat fotoğraf çekmeyi unutmuşum Şehrin tertemiz, dipdingin, sepserin ve neşe dolu haline bayılıyorum.





Nehrin her iki tarafındaki cafeler birbirinden güzel. Yıllardır sosyal medyadan takip ettiğim Travelers Cafe’de kahve molası veriyoruz.






2019 yılında Erol Tabanca tarafından yapılan Çağdaş Sanat Müzesi Odunpazarı Modern Müzesi’ni görmeden gitmek istemiyorum ve hızlı da olsa uğruyorum.

 

Odunpazarı Modern Müze (ya da OMM), Eskişehir’in tarihi Odunpazarı evlerinin arasında yer alan müze. Eskişehirli olan mimar ve koleksiyoner Erol Tabanca tarafından hayata geçirilen müzenin, temeli 2018 Şubat ayında atılmış, açılışı da yine 7 Eylül 2019 tarihinde yapılmıştır. Kengo Kuma ve ekibi iki yıl önceden gelerek Eskişehir'de vakit geçirmiş, şehrin dokusunu inceleyerek ona uygun bir mimariyi hayata geçirmiştir. Odunpazarı'nın odun ticaretinin merkezi olduğunu öğrenen Kuma, Odunpazarı sivil mimarisi, Osmanlı kubbe mimarisi ve geleneksel Japon mimarisini harmanlayarak çalışmıştır. OMM'da kullanılan çam ağaçları, Rusya'daki sürdürülebilir ve endüstriyel çam ormanlarının ömrünü doldurmuş olanlardan seçilmiştir.




Ziyaret öncesi mutlaka sitesini ziyaret ederek açık veya kapalı durumuna bakınız. Yeni sergi hazırlıkları öncesi müze belirli bir süre hazırlık amacıyla kapalı olabiliyor.

Web Adresi: https://omm.art/tr

Ziyaret Günleri: Pazartesi Kapalı – 10:00 – 18:00.

Bilet Fiyatları: Tam 100 TL, İndirimli 65 TL.



Biz “İki Güneşin Altında” karma sergisine denk geldik. Detaylı bilgi için tıklayınız; https://omm.art/tr/sergi/under-two-suns



Müzenin koleksiyonuna detaylı göz atmak ve üç boyutlu gezebilmek isterseniz tıklayınız; https://omm.art/tr/koleksiyon/koleksiyon-hakkinda

Bu müzeye özel olarak tasarlanan, müzenin en özel ve güzel eserine hayran kalmamak imkansız… Japon Bambu Sanatçısı Tanabe Chikuunsai IV’ün OMM’a özel olarak tasarladığı yerleştirme, müzenin ana salonunda sergileniyor. 



Tanabe Chikuunsai IV (1973) – İsimsiz – 2019 – Karışık Teknik


Japonya’nın en tanınmış bambu sanatçısı ailelerinden birinin dördüncü kuşağından olan Tanabe Chikuunsai IV büyük boyutlu ve mekana özgü çalışmalarıyla bilinir. Akademik heykel eğitimi ve aileden edindiği zanaatkarlığıyla geleneksel bambuları çağdaş bir anlayış ve forma uyarlayan sanatçı, malzemesinin sınırlarını estetik ve direnç açısından zorlar. Doğanın hareketlerini ve formlarını yansıtan işlerinde günümüz insanının doğayla ilişkisini sorgular. Kullandığı organik malzeme izleyiciye Asya mitolojisinin derinlikli hikayelerini hatırlatır, adeta masalın içine davet eder. Heykellerinde yüzlerce yıllık Japon kültürünün inceliklerini en sade haliyle karşımızda buluruz.

OMM’a özel yerleştirmesinde doğada bulunan beş ana unsuru tema olarak kullanmıştır. Su, ateş, hava, toprak ve insan.

Sanatçı hakkında detaylı bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://tr.wikipedia.org/wiki/Tanabe_Chikuunsai_IV


Zoe Paul (1987) - İsimsiz – 2019 – Seramik, Porselen, Boncuk, Pirinç ve Gümüş

Zoe Paul dokuma, seramik ve enstalasyonları kapsayan üretimlerinde aidiyet ve birliktelik temalarına işaret eden motif ve öğeleri kullanır. Ucuz, genel kullanıma yönelik malzeme ve teknikleri kullandığı eserleriyle zanaati ve küçük ölçekli ekonomileri ön plana çıkarırken ilerlemeyle olan ilişkimizi ve beraberinde gelen standardizasyonu sorunsallaştırır. Seramik ve porselene boncuklarla perde formunda üretilen eser, mağara resimlerinden Bizans ikonografisine, klasik Yunan vazolarından dijital resimlere, tarihin farklı noktalarında görselleştirmede kullanılan stil ve teknikleri aynı düzlemde bir araya getirir.

Havada asılı duran bir mozaiği andıran eser, günümüz teknolojik perspektifiyle bakıldığında piksellerden oluşan bir resmi çağrıştırsa da uzun ve meşakkatli üretim süreciyle tam tersi yöne işaret eder. Paul’un yüzlerce boncuğu bir araya gelmesiyle ortaya çıkar; içinden geçen ışık, yarattığı gölgeler ve izleyicinin hareketinin etkisiyle canlanır.

Sanatçı hakkında detaylı bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://en.wikipedia.org/wiki/Zo%C3%AB_Paul

 

Abidin Dino (1913 – 1993) – Peyzaj (Antibes Serisi) – 1950 – Tuval Üzerine Yağlıboya

Abidin Dino için resim yapmak, yaşamı anlamlandıran yaratıcı, kişisel, siyasal ve toplumsal bir eylemdir. Hayatının farklı evrelerinden lirik soyut yansımalar taşıyan eserleri, dönemin sanat akımları kadar ideolojik yapısını da içselleştirir. Sanatçı, bugüne bıraktığı çok yönlü kültür mirasıyla, ait olduğu yüzyılın tarih anlatıcılığını üstlenir. Ferit Edgü’ye göre Abidin Dino kendini, Batı’da yaşayan Doğulu bir sanatçı olarak tanımlamaktadır; Batı resminde ışığın dışarıdan gelerek resmin üzerine düştüğünü, Doğu resminde ise resmin, resmedilenin içinden dışarı fışkırdığını gözlemlemiştir. Çağdaş sanatın kültürel ve kavramsal değişkenlerine, biçimci eğilimlere ve ekolcülüğe şüpheci bir tavırla yaklaşırken, bireysel ve toplumsal gerçekçiliği ön planda tutar.

1954-61 yılları arasında Fransa’nın Akdeniz kıyılarını resmettiği Antibes serisi, sade renk kullanımı ve çizgiden çok leke ve doku ağırlıklı soyut üslubuyla sanatçının gözünden kişiselleştirilmiş, duyguların ön plana çıktığı bir doğa perspektifini yansıtır. Deniz ile gökyüzü arasındaki sınırın muğlaklaştığı, kalın, koyu ve mavi bir sisin içinde beliren ışık huzmeleri ve kara parçacıkları adeta ışıüın ve rengin ağırlığını tartar, onunla birlikte yaşam biçimlerini ortaya çıkarır.

Sanatçı hakkında detaylı bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://tr.wikipedia.org/wiki/Abidin_Dino

 

Nejad Melih Devrim (1923-1995) – İsimsiz – 1960 – Tuval Üzerine Yağlıboya 

Türkiye’nin ilk modernist ressamlarından Nejad Devrim’in eserleri, sanat tarihimizde kritik bir kırılmaya işaret eder. Devrim, Bizans ve İslam sanatından aldığı esin ve kompozisyonlarındaki güçlü renk ve form kurgularıyla kendine özgü bir soyutlama anlayışı geliştirmiştir. 1946’da taşındığı Paris’te hızla yol alan ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında şekillenen soyut resmin öncüleri arasında kabul edilen Devrim, bir anlamda soyut sanatı “inşa etmiştir”. Devrim’in 1956’da başlayan seyahatleri sanat anlayışında da yeni bir dönemin başlangıcını temsil eder. Seyahat ettiği ülkeler ve vakit geçirdiği kentlerin atmosferini, renkler, silüetler ve ışıkla soyut kompozisyonlara dönüştürdüğü bu dönemde Devrim, eserlerinde daha öznel bir yaklaşım benimser.

1960 tarihli eseri, sanatçının soyutlamalarında daha yumuşak formlara ve lekesel alanlara yöneldiği, hat sanatından izler taşıyan bu döneme aittir. Karanlık ve aydınlık değerler arasında bir müzikalite ve ritmik kompozisyon arayışı ise modern kentlerin barındırdığı karşıtlıklar ve karşılaşmaları tercüme eden, birbiriyle karşıtlar oluşturan renklerin hareketliliğinde kendini gösterir.

Sanatçı hakkında detaylı bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://tr.wikipedia.org/wiki/Nejad_Melih_Devrim

 

Fikret Mualla (1903-1976) – Nü – 1952 – Kağıt Üzerine Guaj

Hayatının büyük bölümünü Fransa’da geçiren Fikret Mualla Türkiye’de modernizmin en önemli temsilcilerindendir. İstanbul ve Paris’te gündelik hayatın ayrıntılarını resmettiği, coşku dolu ve sezgisel ama bir o kadar da gözleme dayalı resimleriyle tanınır. Sanatsal pratiğinde, formal olarak hiçbir akımdan etkilenmeden ve herhangi bir yönteme eğilmeden doğrudan iç dünyası ile dış gözleminin birleştiği resimler yaparak kendi tarzını yaratır. Bir ön taslak gerektirmeksizin o anki gözlem ve duygularının ifadesiyle renkli, değişken ve birbirine bağlı görüntüleri düz ve mat bir fon eşliğinde aktarır. Ekseriyetle guaj tekniğine meyletse de yağlıboyayı da suluboya ve guaj kadar ustalıkla kullanır.

Mualla, Nü isimli eserinde el ele tutuşan iki figürü ve parmak uçları ile birbirine eklemlenen bu ikilinin arasında tensel bir değiş tokuş anını resmeder. Ressam ve modeli arasındaki bir ilişki gibi resmedilmiş figürlerin her ikisi de resmin sınırlarının dışına doğru taşma eğilimindedir. Bu sınır aşımı izleyiciyle bir değiş tokuş olasılığı açarak onu bu sahnedeki üçüncü özne olarak resmin içine davet eder.

Sanatçı hakkında detaylı bilgi almak isterseniz tıklayınız;

https://tr.wikipedia.org/wiki/Fikret_Muall%C3%A2

 


Aras Seddigh (1982) – Tetikte Olmak 1 – 2014 – Tuval Üzerine Akrilik

Organik ve yapay arasındaki tekinsiz bağ üzerine çalışan Aras Seddigh üretimini mekan ve zamandan muaf, kendi gerçekliğini ilan eden melez yapılar üzerine kurar. Farklı malzeme ve teknik kullanımıyla yeni kimlikler atadığı eserlerinde zihinler arası iletişimi ve geçişi, tanımlı kavramların dışına çıkan ifade biçimlerini ve nesnenin mimari hafızasını araştırır.

Günlük hayattan sürrealist kesitler sunan tuval enstalasyonu Tetikte Olmak 1, gerçek ve kurgu arasında var olan görsel bir hikayeyi seslendirir. İplik ve makara düzeneğinde çeşitli aygıtları birbirine bağlayan dönüşüm halindeki figürler, kullandıkları eşyalarla iç içe geçerek yapay ve doğalın birbirine eklemlendiği artırılmış bir gerçeklik olgusunu sorgular. Tuvalin betimlediği iplik, misina gibi nesnelere resimdeki çizgisel düzlem ile konuşup soyut ve ilişkisel bir nitelik kazanırken, kısıtlı renk kullanımı; düşler, anımsamalar ve hayaletlerle dolu zihinsel bir alan açar.

Sanatçı hakkında detaylı bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://www.arasseddigh.com/

 

Serhat Kiraz (1954) – Rakamlar – 2009 – Tuval Üzerine Karışık Teknik 

Serhat Kiraz, 1970’lerin sonundan itibaren yoğun faaliyet gösteren Sanat Tanımı Topluluğu’yla Türkiye’de kavramsal sanat sergilerinin açılmasına öncülük eden sanatçılar arasında yer alır. Sanat, bilim ve felsefenin kesişimin de konumlanan eserleri, insan bilgisinin imkanları ve sınırlarına, görüntü ile gerçeklik arasındaki ilişkiye odaklanır.

Kiraz’ın güneş ışıklarının kırılımından yola çıkarak oluşturduğu ana ve ara renkleri gözler önüne seren Rakamlar serisi, renk ve form aracılığıyla insan algısına dair kadim meseleleri kurcalar. Üst üste bindirilmiş kesitler ve farklı renklerin kesişimleri, izleyicinin gözünde ve zihninde tamamlanmayı bekleyen bir gökkuşağı gibi gizemli, kesin bir bilgiden muaf, sayılamayan bir dizi rakamı çağrışım yoluyla kurgular. Bizleri görmenin ve bilmenin koşullarına dair muğlak bir örgüyle karşılar, algının zaman içinde değişen, bilinemeyen doğasını duyumsamaya davet eder: görünmeyenin arkasında başka bir görünürlük olasılığı, güneşli gükyüzüne baktığımızda görmediğimiz yıldızların yine de orada oluşu veya gökkuşağını görüşümüzün yeryüzündeki konumumuzla olan ilişkisi gibi.

Sanatçı hakkında detaylı bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/207091?locale=tr

 

Nuri Abaç (1926-2008) - Keyif – 2003 – Tuval Üzerine Yağlıboya

Nuri Abaç sanat anlayışının temelini Anadolu tarihi ve geleneklerine dayandırır; Hitit rölyefleri, mitoloji, Hacivat ve Karagöz tasvirleri gibi kültürel kaynaklardan aldığı ilhamı gerçeküstü öğelerle buluşturarak tuvale taşır. Gündelik hayat görüntülerini, geleneksel sanat formalarıyla bir araya getirdiği eserlerinde mizahi bir dil yakalar; minyatürlerde görülen şematik anlatım, istifleme, renk dokusu ve dekoratif öğeleri çağdaş bir şekilde yorumlar.

Abaç’ın eserlerinde sıklıkla karşımıza çıkan yandan çarklı vapur, Keyif isimli eserinde kuğu formundadır. Sanatçının, kıyı yaşamının detaylarını ortaya koyduğu resimde, müzik yaparak keyifle seyahat eden yolcuları ve onları izleyenleri görürüz. Madalyon formundaki çarkın içinde ise Hacivat ve Karagöz figürleri yer alır; resim yüzeyinin hakikati değil, geleneksel gölge oyunundaki gibi hakikatin perdeye düşen yansımasını ortaya koyduğunu hatırlatır.

 

Nuri Abaç (1926-2008) – Sandal Keyfi – 1994 – Tuval Üzerine Yağlıboya

Abaç bu eserde bir sandalı resmetmiş olsa da, sandal eserlerinde sıklıkla karşımıza çıkan vapur çarkına sahiptir. Sandalın arka kısmı bolluk ve bereketi simgeleyen Comucopia, önüyse Türk halk kültüründe ve mitolojisinde önemli bir yeri olan at formundadır. Profilden resmedilen figürler, olağandışı büyüklükte gözleri ve sandala oranla büyük boyutlarıyla, resim yüzeyinin hakikati değil, geleneksel gölge oyunundaki gibi hakikatin perdeye düşen yansımasını ortaya koyduğunu hatırlatır.

Sanatçı hakkında detaylı bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://tr.wikipedia.org/wiki/Nuri_Aba%C3%A7

 

Erol Akyavaş (1932-1999) – Seferi – 1983 – Karton Üzerine Yağlıboya

Türkiye’de modernizmin öncülerinden olan Erol Akyavaş Batı dışı modernite arayışının en başarılı isimlerindendir. Erken dönem resimlerinde gerçeküstücü tekniğine yatkınlığıyla, mimari mekanların yer aldığı, derinlik kavramının öne çıktığı eserler üretir. İlerleyen yıllarda daha kavramsal çalışmalara yönelse de 1980’lerde geleneksel hat, ebru ve minyatür sanatlarından esinlendiği Doğu felsefesi ve sanatındaki beden ve mekan kavramlarını soyut biçimde imgeleştiren bir anlatı yansıtır. Akyavaş’ın kapsamlı ve istisnai dili, klasik anlamda perspektifi ortadan kaldırırken, resimdeki her bir imgenin inançla kucaklandığı bir dünya yaratır.

Seferi isimli eserinde, gökyüzünde salınan fetüs pozisyonunda bir varlığı resmeder. Resimlerinde mimari imgeleri her daim sentezlediği gibi bu eserde de karşılaşılan varlık bir melezdir; birbirini kucaklayan deniz, dalga, bulut, gökyüzü, kale, tekne, kuş veya balık olarak yorumlanabilecek, izleyicinin yorumuna açık, organik ve inorganik öğeleri içinde barındırır. Bir figürün etkileşimde olduğu gök fenomenleriyle dolu eserde, kuşlar, kayan yıldızlar ve gökkuşağı göze çarpar.

Sanatçı hakkında detaylı bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://tr.wikipedia.org/wiki/Erol_Akyava%C5%9F

 

Erdağ Aksel (1953) – Özürlü Hilal – 2015 – Cam, Pleksi, Pirinç, Çelik

Erdağ Aksel tüketim ekonomisinin fetiş nesnelerinden yararlanarak demir, pirinç ve cam gibi muhtelif malzemelerle enstalasyonlar üretir. Nesne, mekan ve insan ilişkisine yaklaşımının temelinde, çağdaş insanın üretiminin yine insanı ezmeye ve yok saymaya yönelik yeni fetişler haline gelmesine ironik bir bakış vardır. Alışıldık nesneleri kullanarak izleyiciyi, otorite ve tahakküm, tüketim toplumu ve şiddet ilişkileri üzerine düşünmeye sevk eden alışılmadık kavramsal bir dil oluşturur. “Karşı-estetik” anlayışıyla, toplumsal imgelemde yer alan hazır nesnelerin anlamlarını alt üst eder.

Özürlü Hilal yerleştirmesinde insana dair bir kurguyu çağrıştıran kırılganlığı, kusurluluğu, çetinliği ve sertliği bir araya getirir. Hilal biçiminde birer çengel ile asılı, baş aşağı sallanmakta olan eser, farklı malzemelerin arasından incelikle kurduğu gerilimle nesnelerin doğasında var olan içsel gerilimi taklit eder.

Sanatçı hakkında detaylı bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://sabanciuniv.academia.edu/ErdagAksel/CurriculumVitae

 

Guido Casaretto (1981) – 21:34 – 2020 – Beyaz Reçine Döküm Üzerine Kurşun Kalem ve Füzen (Kömür Kalemi)

Guido Casaretto eserlerinde insanın kültür ve coğrafyayla olan bağını ve kişisel tarihlerini, mitler, bilim ve teknoloji üzerinden aktarır. Anlatısı zamansal ve mekânsal bir doğrusallığı izlemez. Sanatçı veri ve bilgi arasındaki ayrımı, müdahale edilenle edilmeyen, doğadan gelenle onu taklit edenin farklarını ortaya koymaya çalışarak sanatın doğayı taklit etme işlevini sorgular. Adını sanatçının İstanbul’daki bir balık pazarında her akşam kilolarca balığın çöpe atıldığını ilk fark ettiği andan alan 21:34, Caseretto’nun coğrafi bilgilerin aktarılma yolları üzerine süregelen araştırmasının bir devamı niteliğindedir. Sanatçı, gerek insanın sürekli değişen olguları isimlendirerek tanıma çabası paydasında, gerekse tahrihsellikleriyle, balıkların bir coğrafyanın kültürel bilgisini taşıdığını vurgular.

Aralarında hamsi, sardalya, yarım karides ve istiridye parçalarının da bulunduğu balık yığını heykeli, sanatçının gece fotoğrafladığı organik “çöpün” mükemmele yakın bir kopyasısır. Bu kopya, Casaretto’nun yapıtları nezdinde teknik yaklaşımını da gözlemlemek için bize fırsat verir. Sanatçı, kullandığı çok çeşitli malzemenin gerekliliklerini ustalıkla inceler ve uygular; eserlerini malzemenin ve tekniğin sınırlarına, kurallarına ve kültürel tarihine sadık kalarak üretir.

Sanatçı hakkında detaylı bilgi almak isterseniz tıklayınız; https://tr.wikipedia.org/wiki/Guido_Casaretto

Diğer eserler ve sahiplerinden görebildiklerim; 




















 

Müzenin etrafındaki Odunpazarı evleri de şahaneydi fakat zamanımızın kısıtlı olması sebebiyle gezemedik



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder