Diğerlerinde de hiç farkı olmayan bir nisan sabahı ansızın farkına vardım ki yaşamımı boşa harcama tehlikesiyle karşı karşıyaydım. "Zaten hayattan ne ne bekliyorum ki?" diye sordum kendi kendime. "Eh, mutlu olmak istiyorum". Ama beni mutlu edecek şeyin ne olduğu ya da nasıl daha mutlu olabileceğim üzerine hiç düşünmemiştim.
Aslında mutlu olmak için birçok nedenim vardı. Hayatımın aşkı ile evliydim, dünya tatlısı iki küçük kızımız vardı. Kariyerime avukat olarak başladıktan sonra yazarlığa geçmiştim; en sevdiğim kent olan New York'ta yaşıyordum; annem, babam, kız kardeşim ve eşimin ebeveynleriyle yakın ilişkiler içindeydim. Dostlarım vardı, sağlığım yerindeydi, saçımı boyatmak zorunda değildim. Ama sık sık eşime veya tamirciye çatıyordum; işimdeki en küçük aksaklıktan sonra bile keyfim kaçıyordu; eski arkadaşlarımla temasım kesilmişti; kolay öfkeleniyordum ve melankoli, güvensizlik, halsizlik, suçluluk duygusu nöbetlerinden muzdariptim.
İsteyebileceğim herşeye sahiptim, yine de bunların değerini bilmiyordum. Küçük yakınmalar ve geçici krizlerle boğuşmanın, kendi doğamla uğraşmanın verdiği bezginlikle sahip olduklarımın değerini anlamaktan aciz kalmıştım.
Üzerinde düşünmem gereken bir konuydu bu. Sıradan bir günüm için minnettar olmayı kendime nasıl öğretebilirdim? Bir eş, anne, yazar ve dost olarak kendime nasıl daha yukarıdan bir bakış açısı edinebilmek için günlük sıkıntıları bir yana nasıl bırakabilirdim?
Bunu hemen şimdi ve burada yapmanın bir yolunu bulmalıydım. SADECE CAMLARIN GERİSİNDEN BANA AŞİNA OLAN ŞEYLERE BAKTIĞIM GÖZLÜĞÜ DEĞİŞTİRMELİYDİM.
İKİ ŞEYİN FARKINA VARDIM: OLABİLECEĞİM KADAR MUTLU DEĞİLİM VE YAŞAMIM BEN DEĞİŞTİRMEDİĞİM SÜRECE DEĞİŞTİRMEDİKÇE AYNI KALACAK.
GRETCHEN RUBİN – THE HAPPINESS PROJECT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder